Göç, kimlik ve yuva arayışı

Göçebe yaşamdan yerleşik medeniyetlere, geç modern zorunlu ve gönüllü göçlere kadar, aidiyet arayışı insan hareketinin merkezinde yer almaya devam ediyor. Göç politikaları ve sosyo-politik değişimler kimliği yeniden tanımladıkça, soru da baki kalıyor: Kim giderek parçalanan bir dünyada gerçekten ait hissedebilir?

MODERNINSANAIDIYE4.png

Text Zeynep Özar Berksü

Aidiyet temel bir insan ihtiyacıdır, ancak tanımı insanlık tarihi kadar değiş- kendir. Özünde aidiyet; bir aile, bir topluluk, bir kültür ve hatta paylaşılan bir ideoloji gibi daha büyük bir şeyin parçası olma hissidir. Ancak bu bağlılık duygusu hiçbir zaman durağan olmadı; her zaman hareketle şekillendi. Hem gönüllü hem de zorunlu göç, insanların aidiyeti algılama ve deneyim- leme biçimlerini sürekli olarak değiştirdi. Bu durum temel bir paradoksu ortaya çıkarıyor: Hareket, bireyleri tanıdık yerlerden uzaklaştırarak aidiyeti zayıflatır mı, yoksa yeni kimlik biçimlerinin ortaya çıkmasına izin vererek aidiyeti genişletir ve yeniden mi tanımlar?

En eski avcı-toplayıcı toplumlardan modern küresel göç akımlarına kadar insanlar hayatta kalma, fırsat ve güvenlik arayışıyla hareket ettiler. Göçebelikten yerleşikliğe geçişte ev fikri, fiziksel toprağa bağlı hale gelerek akrabalıktan ziyade coğrafyaya dayalı yeni aidiyet tanımları yarattı. Daha sonra; imparatorlukların, ticaret yollarının ve ulus-devletlerin yükselişiyle birlikte aidiyet, siyasi sınırlar ve yasal statü ile bağlantılı olarak daha yapılandırılmış hale geldi. Ancak toplumlar kendilerini toprak üzerinden tanımlarken bile göç, katı kimlik kavramlarına meydan okuyan ve tüm medeniyetlerin sosyal dokusunu yeniden şekillendiren sabit bir güç olmaya devam etti. Günümüzde göç; savaş, ekonomik eşitsizlik ve iklim değişikliği gibi nedenlerle her zamankinden daha yaygın bir hal aldı. Milyonlarca insan istikrar ya da daha iyi bir gelecek arayışıyla sınırları aştıkça, aidiyet sorunu daha da karmaşıklaştı. Göçmenler yeni ülkelerinde bir yuva hissi buluyorlar mı, yoksa ne anavatanlarına ne de ev sahibi ülkeye tam olarak ait olamadan, sürekli bir arada kalmışlık hali içinde mi yaşıyorlar? Dünyanın pek çok yerinde göçmen karşıtı duyguların ve dışlayıcı politikaların yükselişi; hareketlilik ve kabul görme, ulusal kimlik ve çok kültürlülük arasındaki gerilimleri vurguluyor. Bu arada diasporik topluluklar, dijital bağlantılar ve gelişen kültürel manzaralar, aidiyetin artık fiziksel konumla sınırlı olmadığını, ancak birden fazla alanda var olabileceğini gösteriyor.

Giriş yapın

İçeriklerimizi okumak için giriş yapın

Hesabınız yok mu? Üye Ol